IN TIME / Zamana Karşı


zaman 

Filmlerin kurgusu, oyunculuğu, görüntüsü, senaryosundan çok felsefesi önemli derim hep. Ve film ne kadar kötü uyarlanmış olsa da içinde barındırdığı metaforlar, ironiler, ütopik yada distopik öğeler, eleştirisel vurgular ve en önemlisi sorgulatan konular önemli anlağımda.

Zaman üzerine kurgulanmış biraz aksiyon biraz dram bir izlence. "vakit nakittir" kalıbının doğrultusunda ben de çoğu  kez "zamanı satın almak" deyişini kullanırım. Trafiğe yakalanmamak için paralı yola nakit öder, zamanı satın alırım yada bir şey öğrenmek için ödediğim  1 yıllık kurs karşılığında o zaman diliminde bilgi satın alırım. Zaman ve almak sadece günümüzde değil geçmişde de geçerli idi. Emeğin karşılığı nakit o emek sürecide vakitti. Bir kişi bir tarlayı 5 günde sürebilecekken 5 kişi bir günde sürebiliyor ve zaman yüzyıllardır aslında satın alınıyordu. 

Gılgamışdan beri binyıllardır süren bir başka gerçeklik ise ademoğlunun ölümsüzlük arzusu ve arayışı. Film bu iki tema üzerine kurulu. Ölümsüzlük hırsı, güç kontrolü. Sadece güç meta değil, zaman. 

Akçe, zaman. Kazanılan ve harcanan değer, zaman. Düşündüren de bu zaten. 25 yaşına dek zaman normal işleyişinde iken 25 olduğunuzda yaşadığınız her dakikayı çalışarak hak etmek zorundasınız ve üstelik güç merkezleri devamlı  tedariklerin maliyetini artırarak toplumu köleleştiriyor ve ölümleri artırıyor. 

Elbette bilim kurguların olmazsa olmazı kahramanımız bir Robin Hood edası ile varlık göstererek erkin elindeki zamanı, topluma dağıtma peşine düşüyor. Zamanının büyüğünü elinde tutan üsttabakanın " birkaçımızın zenginleşmesi için çoğu insan fakirleşmeli" ve "birkaçımızın ölümsüz olması için çoğu insan ölmeli"  ideolojisi günümüzden çok da farklı değil. Bu noktada kahramanımızın  yola çıkış mottası ise "bir kişi bile ölecekse kimse ölümsüz olmamalı"

Mevcut düzeni eleştiren, günümüzden hiç de farkı olmayan kapitalist düzenin gelecekte para olmaksızın farklı metalarla sürdürüleceği gerçeğini de gözümüze sokuyor. Hakeza zamanın kıymetini hissettiren yanı, beni filmi yazmaya itti. Dünya kaynakları sonsuz ve sınırsız olmamasına rağmen fütursuzca harcayan insan, zaman için de kat be kat bonkör. Ömrün hızlı akışını, yılları, ayları, haftaları hiç önemsemeyerek kendinden kaçarak etrafını dökekıra ilerleyerek; ne bedenin, ne aşkların, ne sevdiklerinin, ne bilginin, ne iyiliğin değerini bilmeden zamanı tüketiyor insan. Oysa filmde her an zamanı kontrol etmek ve değerlemek durumundalar. Bu sahnelerle empati yapmak dahi hayatıma çekidüzen verecekse izlence benim için spritüeldir. 

Hayat sevmemek için çok kısa, para özümüzü kirletmeyecek kadar kıymetsiz. 


yönetmen / andrew niccol

yapım yılı / 2011


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HIM MAS ALLA DELA LUZ / IŞIĞIN ÖTESİNDE OLAN

ALONG with the GODS / Tanrılarla Beraber

JUST LET GO / AFFETMEK