ASSASSIN'S CREED
kollektif bilinç ( içinde genetik kod )
sanıyorum ilk kez bir filmi henüz vizyonda iken yazıyorum. Assassin's Creed aslında bir video oyunu. Ve hiç bilmediğim pc oyun vb. bir dünyanın ürünü. Günümüz düşünce tacirleri yada modern filozoflar yada düşüncenin gücünü keşfedenler insanlığa, gençliğe ve çocuklara ulaşmada her yolu deniyorlar. Filmler, animasyonlar, kitaplar ve doğal olarak bilgisayar oyunları. Çok az bilgi sahibi olduğum ama felsefesini bildiğim bir oyundu. Oyunu ne oynadım nede grafiğini gördüm. O yüzden bir kıyaslama yapmam mümkün değil. Bence film zaten oyundan da bağımsız izlenmeye değer bir yapıt. Tabii ki oyundaki her detay aktarılmış olamaz ama yinede özde, özü yakalamış. Filmin konusu, mesajları sembolleri her şey çok iyi olsa da ben fazla karanlık ve fazla aksiyon buldum ama oyunda bu doğrultuda olsa gerek.
Yaşadığımızı sandığımız evrende tek bir kollektif bilinç olduğuna ve onun içindeki ağlarda yolculuk yaptığımıza inananlardanım. Yaşadığımızı sandığımız tüm olasılıklar ve yaşanacak tüm olasılıklar bu kollektif bilinçte ( BİR de ) mevcut. İçimizde özümüzde kayıtlı. Dışımızda bir şey olmadığından içimize ulaşmak da kolay aslında. Ulaşabileceğimize inanmıyoruz sadece.
Einstein'nın zaman bükülmesi teorisi ile geçmişi görebileceğimiz yada gidebileceğiz ütopik bir hayal olmaktan çıkıyor. Keza bizler genetik kodlarımızda tüm insanlık geçmişinin kayıtlarını yani kollektif bilincin tüm izlerini taşıyoruz. Sonra yaşadığımız zaman ve mekan boyutunda açığa çıkararak, üzerine eklemeler yaparak gelecek sandığımız kollektif bilince yeniden aktarıyoruz. Artık zamanda yolculuk kavramı sinemada da makinelerle değil zihin ile olacağı gerçekliği ile donanıyor. Her ne kadar burada Animus bir makine gibi görünse de aslında sadece zihni kollektif bilince senkronize eden bir yazılım.
Bir film kriterinden uzaklaşıyorum galiba :) Film güzel. Özel. Assassin kelimesinin kökeninin haşhaşiler olduğunu biliyoruz. Hasan Sabbah tarihsel kimlikte hayran olduğum bir kişilik. Terör mantığının kurumsallaşmasının babası da olsa insanları ve sistemin işleyişini çözmüş ve çok iyi kullanmış bir beyin. Filmdeki suikastçilerimizin de kökeni aslen bu zaten. Filmin mottosu da Abbasın "doğru diye bir şeyin olmadığı yerde her şey mübahdır. " ile örülüyor.
Güç, özgür iradededir. Özgür iradeyi insanlığın elinden alırsan insanlığı ele geçirirsin. Oysa Tanrı o özgür iradeyi bilerek vermiştir insanlığa, yasak elmayı özgür iradelerini kullansınlar diye sunmuştur.
Elmayı ele geçirerek yada yok ederek iradeyi aslında yok edemeyiz. Evrenin varoluş dengesi, tez antitez, aydınlık karanlık, güç zayıflık, pozitif negatif, üzerine kurulu. Hepsi birbirinden besleniyor aslen. Biri olmadan diğeri olamıyor denge burada.
Sinema dünyası, karanlığın ve aydınlığın savaşını her ikisini de körükleyerek sunmaya devam ediyor. Zamanda geri gidebileceğimize, olaylara ve yaşamlara tanık olabileceğimize, hatta onlarla senkronize olup yaşayıp akışın yönüyle oynayabileceğimize (sonsuz olasılıktan başka birini yaşayabileceğimize), içimizdeki bilgeliğe kendi aynamızla ulaşabileceğimize, her ne kadar Animus ile kollektif bilince ereceğimiz gösterilse de aslında bir Animus'a değil sadece inanca ihtiyacımız olduğunu, tüm kayıtların bizde saklı olduğunu, aydınlığın karanlıktan beslendiğini ısrarla vermeye devam ediyor.
Bunun yanında, gizli örgütler, tapınak şövalyeleri, haşhaşiler, gizli öğretiler, kutsal emanetler, semboller, vicdan muhasebeleri, geçmişle hesaplaşma, gelecekle pazarlık,sürgidiyor.
İdrak için sıra bu kez Kurzel'in anlatımında. Hiçliği aradığını bilmeyen sihirli kutu Lynch ve kartal semboliyle eşleşip seyirde olan Aquilar, varlığın ve yokluğun karmaşasını yaşayan bilge Sophia, karanlığa hizmet ederken aslında ışığım diyen Allen de sıra.
Bu kez onlarda vücut bulan varoluş karmaşasında. Arayışında.
yönetmen / justin kurzel
yapım yılı / 2016
Yorumlar
Yorum Gönder