THE SEVENTH SEAL / YEDİNCİ MÜHÜR
ölüm
" Antonıus Block : Tanrı'yı hissiyatımızla tasavvur etmek o kadar mı zor? Neden boş vaatlerin ve görünmez mucizelerin arkasında saklanmak zorunda? daha kendimize bile inanmıyorken inananlara nasıl inanacağız? Bizlere inanmak isteyip de inanmayanlara ne olacak? Ya da inanması imkansız olan ve asla da inanmayacak olanlara ne olacak? İçimden Tanrı'yı neden silip atamıyorum? Neden içimde acılar vererek ve beni aşağılayarak yaşamaya devam ediyor? Kalbimden onu söküp atmak istiyorum ama gene de kalıyor ve benimle dalga geçiyor ondan kurtulamıyorum. "
Yeni Ahit'in vahiy bölümü 8.ayet " Ve kuzu yedinci mührü açınca göğü bir sessizlik bürüdü " diye başlar. Mühürler açıldıkça afetler, savaşlar, salgın hastalıklar, astronomik olaylar ve dahi kıyamet yaşanacaktır.
Film de bu ayetle açılır ve dünyada savaş ve veba hüküm sürmektedir. ( o günün dünyası Kudüs, Avrupa ve Çin'den ibarettir. )
Hikaye 14. yüzyılda geçer. 10 yıl boyunca kutsal topraklarda haçlı şövalyesi olarak savaşan Block, silahtarı Jöns ile beraber memleketine dönmektedir. Eve varma yolunda veba'nın binlerce can alışına tanık olmuşken birden karşısında ölümü bulur. Ölüm onu almaya gelmiştir. Block birden yaşamın ve yaşamın içindeki zerre halinin ayrımına vardığı gibi kendi hayatını da anlamsız bulur. Din adına onlarca senedir ölümle bir yaşamıştır. Ölüm'den son bir zaman ister ve bunun içinde satranç oynamayı teklif eder. Oyunu kazandığı sürece ölüm onun canını almayacaktır. Anlaşma sağlanır ve yeni bir yolculuk başlar Block için.
Ölüm imgesi, meleki bir yapıda değil insan görüntüsü ile karşımızdadır ve bu bize her an bizimle olduğunu kuvvetle hissettirir. Ölümün, şeytanın ve Tanrı'nın her an her insanın içinde ayrımsızca beraber var olduğunu, karakterler ile de beyaz perdeye yansıtıyor. Her karakterin yansıttığı tanrısal bir hal ve onun zıtları ile tanışıyoruz. Film boyunca var olan kumpanya; yaşamı, ölümü ve hiçliği sorgulayan Block'a hayatın da tiyatrodan ibaret olduğunu gösterir gibidir.
Ölümü, Tanrıyı, varoluşu, insanları, davranışlarını, inancı sorgular yol boyu. Yolda eşlikte olduğu kumpanya grubu ve aile ise ona sevginin güzelliğini ve huzurunu yaşatır. Öyle ki onlarla yaşadığı sevgiyi hissettiği anları hafızasına kazıyacağını ve asla unutmayacağını söylerken yaşamına değer katan bir an' a sahip olabilmenin huzurunu yaşar.
Tanrı'nın merhametini sorgular Block. Adaletini ve sessizliğini. Ölümü bilmesinin yükünü ve boşa geçtiğine inandığı yaşamını irdeler. Tanrıya olan inançları ve inançsızlığı sorgular.
"inanç taşıması zor bir yüktür. Ne kadar yüksek sesle çağırırsan çağır, karanlıktan sıyrılıp hiç gelmeyen birini sevmek gibi. "
Toplumsal linçler, yargılamalar yada hastalıklardan kıyımlardan korkmak, ölümü tek gerçeklik olarak algılamak, 14. yy da olduğu gibi bu gün de devam eden yaşamsal olgular olup Bergman bu öğeleri de sağlam yapılara oturtmuştur filminde.
Şiirsel bir ölüm sahnesiyle sonlanan film, tekrar izlemeye davet eder insanı.
1957 yapımı siyah beyaz Ingmar Bergman filmi olağanüstü bir varoluş filmi. Temposu ağır olmakla beraber büyüleyici irdelemeleri ve replikleri hayat/ölüm kavramları üzerine sizi tefekküre davet eder. Film her dakikası ile idrak zorluyor ve sinema açısından da övgüsel bir başyapıt aslında. Bergman bir rahibin oğlu ve aslen din öğretisi ile yetiştiğinden özellikle bu film onun tüm içsel sorgularının da izdüşümü.
"- Tanrının kendini göstermesini, benimle konuşmasını istiyorum. Karanlıkta ona sesleniyorum ama sanki hiç kimse yok.
- belki de kimse yoktur
- o halde yaşam korkunç bir şey. her şeyin bir hiç olduğunu bilen biri ölüm karşısında yaşayamaz. korkularımızdan bir imge yaratır ve sonra da o imgeye tanrı adını veririz. "
yönetmen / ingrad bergman
yapım yılı / 1957
Yorumlar
Yorum Gönder