Kayıtlar

Her şey, Her Yerde, Aynı Anda / Everything Everywhere All At Once

Resim
  sonsuz  olasılıklar içindeki, sonsuz olasılıksızlıklar  her şey, her yerde, aynı anda ve çok hızlı.  Tıpkı şu zaman dilimindeki yaşam gibi. her şeye aynı anda yetişmeye çalışan ve yetişedebilen Evelyn'in hızı filmi de aynı hızda sürüklüyor 140 dk boyunca. Sahneler hızlı, kurgu hızlı, konu hızlı, düşünceler hızlı. Ama filmin sonunda koca salon mıh gibi çakılıp kalıyor birkaç dakika kıpırdayamıyor. Ve kimse bunu yadırgamıyor. Öyle bir afallatıyor insanı. Pandemi sonrası gittiğim ilk salon filminin sonunda ki toplu tepkimiz en az film kadar şaşırtıcıydı. Herkese vurduğu yer başkaydı belki ama dokunmadığı akıl, yürek yoktu.  Konu yüzeyde Evelyn ve ailesinin sisteme; düzene, anlayışızlıklara, kuşaklar ve bireyler arası çatışmalara olan isyanını merkeze alan bir kesit. İşlettikleri çamaşırhanenin mali,  göçmenlik ve bürokrasi sıkıntıları, kızının kadın partneri vesilesiyle anne kız ilişkisi, babasıyla yüzleşme, gençlik,  yetişkinlik, yaşlılık karmaşası , eşi ile kopmuş  aile hayatı ara

IN TIME / Zamana Karşı

Resim
zaman  Filmlerin kurgusu, oyunculuğu, görüntüsü, senaryosundan çok felsefesi önemli derim hep. Ve film ne kadar kötü uyarlanmış olsa da içinde barındırdığı metaforlar, ironiler, ütopik yada distopik öğeler, eleştirisel vurgular ve en önemlisi sorgulatan konular önemli anlağımda. Zaman üzerine kurgulanmış biraz aksiyon biraz dram bir izlence. "v akit nakittir" kalıbının doğrultusunda ben de çoğu  kez " zamanı satın almak" deyişini kullanırım. Trafiğe yakalanmamak için paralı yola nakit öder, zamanı satın alırım yada bir şey öğrenmek için ödediğim  1 yıllık kurs karşılığında o zaman diliminde bilgi satın alırım. Zaman ve almak sadece günümüzde değil geçmişde de geçerli idi. Emeğin karşılığı nakit o emek sürecide vakitti. Bir kişi bir tarlayı 5 günde sürebilecekken 5 kişi bir günde sürebiliyor ve zaman yüzyıllardır aslında satın alınıyordu.  Gılgamışdan beri binyıllardır süren bir başka gerçeklik ise ademoğlunun ölümsüzlük arzusu ve arayışı. Film bu iki tema üzerine

JUST MERCY / SADECE MERHAMET

Resim
  "vicdan" Adalet vicdana bağlıdır. Vicdan akıla. Akıl düşünmeye, ölçme biçmeye akletmeye. akıl = vicdan = adalet. Akletmeyen bir toplumun vicdanı gelişmez . Vicdanı olmayan toplumda adalet işlemez.  Her ne kadar yazarın kitap ismi ve dolayısıyla film merhamet olarak ifade edilmiş olsa da benim algım vicdan duyusuna odaklanıyor. Merhamet. Rahmet eden. İlahi şefkat ile yaşayan. Daim iyilikle bakan, güzellikle yargısızca gören. Kuran-ı Kerim yüzlerce ayette akletmekten bahseder zekadan değil. Düşünmeye tartmaya insan olmaya dem vurur.   Yaratımda sadece insana bahşedilen bir duygu vicdan. Bir ölçme biçme terazisi. Yargısızlığın, eşitliğin ve saygının temeli olan iç sesimiz. İnsan olmanın temel taşı rahmet, merhamet, şefkat ve bunların birlediği  vicdan. Bryan Stevenson 'ın kitabından uyarlanan film gerçek bir yaşanmışlığın öyküsü.  Alabama'da avukatlığa başlayan Harvard mezunu siyahi avukat  Bryan'ın mücadelesi, suçsuz yere ölüme mahkum edilen siyahi insanların savu

KULÜP

Resim
" sahip çıkmak " Konunun iddialı, masalsı ama gerçek işlenişi, başka ve başarılı senaryo, şapka çıkarılan oyunculuklar, müzikler, objektif bakış ile 1955 olayları. Hepsini bir kenara özenle koyuyorum. Kulüp'ün  son bölümünde tek bir şey vardı yüreğimde. Tüm dizinin ana teması anlatımı, mıh gibi çakıldı içime. Tüm düğümler çözülürken dizide dizlerimin bağı da çözüldü. Sahip çıkmak!  Hepimizin hayatının merkezi belki sahip çıkmak. Kulüp deki her karakterin kaderi sahip çıktıkları yada çıkmadıkları ile şekilleniyor. Dönüp kendi  hayatınızı, tercihlerinizi, kararlarınızı sorguluyorsunuz.  Tüm karakterler sahip çıktıklarının zaferini, çıkmadıklarının hezimetini yaşarken varoluşumuzda sahip çıkmanın ne denli özel bir mihenk taşı olduğunu fark ediyoruz. Geçmişini, aileni, sana doğumunla biçilen dinini, kimliğini, yaşamın getirdiklerini sahiplendiğinde ne olursa olsun geçmişinden utanmadığın verdiklerini her haliyle yaşadığında var olabiliyorsun. Yok saydığında ise vazgeçtiklerin

GÜLÇEHRE

Resim
  " hayal " Sinema. Hayal dünyamız. Uçsuz, sonsuz diyarlar perdesi. İfade edebilmek bile yüzlerce duygu barındırıyor. İnsanoğlunun bu çağdaki en etkili sanatı. Hareketli belge niteliği bu çağın icadı. Durağan sanatın, mimarinin, resmin heykelin, edebiyatın, tiyatronun birleştiği, gezgin olduğu tüm dünyanın sunumunda sinema. Bir bilet hatta bir tv kumandası yakınımızda sinema. Uydurulmuş islama mahkum edilenlere ise men edilmiş hayal perdesi.  Şükür ederek, hüzünlenerek, üzülerek ve yine ülkenize imkanlarınıza şükrederek seyrediyorsunuz bu nefis İran filmini.  Acı bir gerçeğin sinema uyarlaması. 1996 Sovyet rejiminden sıyrılan Afganistan Taliban felaketiyle tanışır. Eşref Han sinemaya tutkulu hümanist, beyefendi, saygın bir insandır. Savaş sonrası yıkılan yok olan sinemayı ayağa kaldırma çabası maalesef Afgan sinema arşivinin yok olmasına kadar gider.  Hiç bir afgan filmi bize taliban'ın yarattığı acıyı insanlık dışı muameleleri tam anlamıyla anlatamaz. Kanırtmadan olan bi

100 METROS / 100 METRE

Resim
  " azim " İnsan beyni alt sürüngen bilinçte sadece hayatta kalmaya programlıdır. Beslenme, barınma ve üreme sürdürülebilirliğin üç temel prensibidir. Bu temeller tüm insanlarda ortak çalışırken  İnanç, azim, arzu, hırs, mücadele gibi hayatta yer edinmeye sebep olgular ise kişiye göre değişkenlik gösteren duygu durumları.  Hayatta kalma, günümüz konfor modern dünyasında çok da uğraşılmadan sağlanıyor. Oysa hayatta yer edinebilme, tutunabilme öz disiplin ve duygu kontrolleri ile şekilleniyor.  Yaşanan maddi manevi  olumsuzluklarda kendi kabuğumuza çekilme, isyan etme, kaçma, vazgeçme işin kolay yanı. Ancak nefes aldığımız müddetçe bize hediye edilen bu eşsiz hayatı yaşanabilir ve hak ettiğimiz ölçüde kaliteli kılmak sadece bizim elimizde. Bırakın Multipl Skleroz gibi tedavisi daha olmayan sonu karanlık bir hastalığı, basit sıkıntılarda bile insanlık pes etmeye eğilimli yaşıyor. Gerçek bir MS hastasının film uyarlaması adını aslında çaresizlik duygusundaki bir başka hastadan a

The DreamSeller / Rüya Satıcısı

Resim
  " vazgeçme " Hayat yormuşdur. Belki yanlış kararlar almış hırslarını sevgiye değişmişsindir. Hatta kararlarını uygulama telaşında ne eğri ne doğru sorgulamamış ama sonra o kararların altında ezilmişsindir. Önceliğin işindir.  Önceliğin başarı, kariyer, para, güçtür. Ve bu dişlilerin içinde dövünürken sevgiyi ıskalarsın. Hayatı ıskalarsın. Gerçeklik yitirilmiştir özünde.  Nelerden vazgeçtiğini ancak sevdiklerini kaybettiğinde anlar insan. İhtiyaçların gereklilikten çok amaca döndüğü materyalist dünya her şeye kapar insanın gözünü. De ki fark ettin ve çarktan çıkamayacağına olan inancınla hayattan vazgeçtin. Bıraktın. Mücadele etmeden kolayı seçme peşine düştün. Ölmeyi tercih etmek istedin. Hayatını katlettiğin yetmedi bir de katil olasın tuttu. Güzel olan o kıyıdan dönüp döktüğün taşları toplamakta, elini bıraktıklarının elini tutmakta, gönlüne girmekte. Hayatı yaşamaya değer kılmakta rüya.  İzlerken size biraz Mandıra Filozofunu anımsatsa da her sahnesi ayrı bir eksiğimizi

Taste of Cherry / Kirazın Tadı

Resim
"  yaşama yatmak  "  İran sineması duru, naif ve doğal anlatımıyla hem ilginç hem çok insani. Kirazın Tadı, 1997 Cannes Film Festivali Altın Palmiye ödüllü bir film.  Filmin çoğunluğu hayatından vazgeçmiş Bedii'nin mezarını kapatacak birini aradığı arabasında geçiyor. Araba ve rutine bindirdiği  dönemeçli kurak yollar, hayatına ve sıkışmışlığına sembol. Mezarını kazmış ve intihar edeceği zamanı planlamıştır ve tek istediği mezarını para karşılığı toprakla kapatacak birini bulmaktır. Yollar boyu pek çok insanı seyreder, tartar. Anlaşmaya meyilli 3 ayrı kişiyi alır arabasına. Farsi bir imam. Kürt bir askeriye öğrencisi. Ve son olarak taksidermi ustası bir Azeritürkü.  İlk ve son sorgulayışını imamla olan sohbetinden dinleriz. Bedii film boyu neden ölmek istediğini, şartlarını, ailesini başına geleni vs. hiç anlatmaz. İmamla olan sohbetinde mutsuz olduğunu ve mutsuz olduğu için mutsuz ettiğini bunun da intihar etmekten daha büyük günah olduğunu ifade eder. İntihar sebebi içs

O2 OKSİJEN

Resim
" doğmadan doğmak, yaşamak, ölmek"  Katman katman açılabilecek ve pek çok film türünü kapsayan değişik bir yapım oksijen. Gerilim, psikolojik dram, bilim kurgu ve belki de aksiyon olarak nitelendirilebilir. Hangi göz ile bakarsanız o açıdan seyredebilirsiniz. Bu blog ise varoluşsal açıdan filmi seyreylediği için eleştirilen yüzeysel olguların ötesinde filmi çok beğendi  :)   ciddi bir bilgi vermek gerekir klostrofobisi olanların seyredemeyeceği yada çok zorlanacağı bir yapım. her ne kadar yönetmen araya ve bana göre dozunda Liz'e dair geri dönüşlerle mekanı seyirci için değiştirse de film boyu bir kapsülde olduğunuzu biliyorsunuz. Liz hafızasını yitirmiş bir biçimde kriyojenik bir kapsülde uyanır. Film boyu kim olduğunu öğrenmeye çalıştığı ve bu sıkışık mekandan ölmeden kurtulmayı  ümid ederek çırpındığı akış,  farklı biçimde nihayetlenir. Kısaca özeti bu olan film muazzam bir varoluş anlatımı bana göre.  İnsanın insan olmadığını bilerek doğması misali   kahramanımızı d

FIVE FEET APART / BEŞ ADIM ARALIK

Resim
" dokunuş / ölüm " “dokunuş.. ilk iletişim yöntemimiz. güven, korkusuzluk, huzur. hepsi nazikçe okşayan bir parmağın ucunda veya dudağın yavaşça yanağa değişinde. mutluyken bizi bağlar, korktuğumuzda destekler, arzuladığımız ve aşık olduğumuzda bizi heyecanlandırır. nefes almak için havaya ne kadar ihtiyaç duyuyorsak, sevdiğimizin dokunuşuna da ihtiyaç duyarız. ama dokunmanın önemini hiç anlayamamıştım, onun dokunuşuna sahip olamayana kadar.” Kistik fibrozis   hastası Stella, doğuşundan itibaren tedavi gördüğü hastanenin sürekli kontrolü altındadır. Pozitif, hayat dolu, neşeli olmasına ve isyankar olmamasına rağmen     " yaşamak için değil tedavi olmak için yaşıyorum" mottosu ile ölümü ötelemeye çalışan ama onu kabul etmiş bir genç kızdır.  Film aslında   Claire Wineland  gerçek hayatından bir kesit  vesile ile de kistik fibrozis hastalığına dair de farkındalık yaratımında. Will de Stella gibi kf hastasıdır ancak ölümcül artı bir bakteriye de sahiptir. Tedavi için s

CLARA

Resim
  " tamamlanmışlık " bir sol beyin bir sağ beyinle çarpışırsa,  bir matematikçi bir sanatçıya vurulursa,  analitik, duygu ile savaşırsa,  artı eksiye dokunursa,  zıtlıklar birbirini çekerse, Isaac Clarayla tek olursa ne olur? tamamlanmışlık. bütünsellik.  birlik. Yıldızlarda kaybolmuş;  sayılarla, analizlerle, verilerle boğuşmaktan başka bir dünya bulacağım diye  gökyüzüne bakmaktan,  dünyadan  kopmuş bir astronom kahramanımız.  Esas kızımızın ise kalemi fırçalar, ekranı resimler. Yüreğinin peşine takılıp; 6 kıtayı gezmiş, mülkiyetsiz, aidiyetsiz bir seyyah.  Isaac,  yıldız / gezegen sistemlerindeki L1 noktasının konumlarını  gözlemleyerek yeni bir gezegen bulmayı o kadar takıntı haline getirmiştir ki  gözü ne verimli üniversite hocalığında ne de yaşama dair herhangi bir hisdedir. Verilerini gözlemlediği Tess teleskopu verileri ile her buluşması hayal kırıklığıdır.  Merakı, saflığı, duruluğu ile Isaac'e asistanlığa gelen Clara,  yüreğini bilime taşımayı öğretir Isaac'

HIM MAS ALLA DELA LUZ / IŞIĞIN ÖTESİNDE OLAN

Resim
  " duygusal genom "  İnsanın kanseri yenmesi (ilaçsızca), kanserli bir hücrenin sağlıklı hale dönmesi mucizedir değil mi? Peki sağlıklı bir hücrenin de kanser olması aynı oranda şaşılası değil mi? yani neden biri mucize diğeri hastalık sayılıyor oysa ki her iki durumda aynı.  " hücrenin  form değiştirmesi "  her iki durumda doğal.  Vurucu aslında değil mi?  Aradaki fark, tamamen hücrenin duygusal durum değişimi. Kanser hücreleri üzerinde çalışan embriyolog Nahtan travma geçmişli sevgilisi, yatalak annesi ve çalışkan asistanı arasında hücrelere adanmış düz ve analitik bir hayat yaşamaktadır.  Bir gün Jacques adlı fransız bir şifacının ülkesine gelmesi bakışını değiştirir. Jacques, duygusal hücre iyileştirmeleri ile sadece insanları iyi insan olma, yardımsever ve önyargısızca yaşama daveti ile iyileşmeler sağlamakta ve ücretsiz halk sağlığı merkezleri açma girişimlerini yerel yönetimlerle gerçekleştirmektedir. Jacques' ın duru görüsü, sevgi dolu yaşamı, insanlar

The LAST SHAMAN / SON ŞAMAN

Resim
" çare sensin " Her ne kadar seyirliğin bir bölümü çareyi dışarıda arayan bir havada geçiyor gibi gözükse de izletinin sonu açılış da ki cümleye bağlanıyor.  Krishnamuti'nin sözüne : "bir insanın içinde tüm dünya mevcuttur. bakmayı ve öğrenmeyi bilirsen kapı senin önünde ve anahtarı da elindedir.  Açacağın kapıyı senden başka hiç kimse açamaz ve anahtarı eline veremez." Belgesel statüsü gibi gözükse de james'in içsel yolculuğu film tadında aktarılmış. Farklı olan kişiliklerin topluma, sisteme ve aileye olan uyumu tüm zaman ve mekanlarda zor olmuştur. Ancak günümüz dünyasında bu zorluk neredeyse aşılamaz hale gelmiştir.  Başarının ve mutluluğun anahtarını kariyer ve parada zaneden günümüz ilkel insanı, maalesef ebeveyn olduğunda da aynı beklentiyi evlatlarına yükleyerek  adeta kayıp ruhlara ölümü para kesesinde sunar hale gelmektedir.  Kendilerinin gelmek istedikleri yere, mevkiye, eğitime ve kazanca çocuklarının kalbini görmeden; hesapsızca, ruhsuzca yollama

ULAK

Resim
" insan " zaman yok! mekan yok! zamanda tek, mekanda BİR aslında.  insanın zamanı yok.  insan hamurunun mekanı yok. insan her zamanda ve her mekanda.  hem adem, hem zekeriya, hem havva,  hem meryem hem davut  hem ömer.... hemi de ibrahim. ULAK. haber eden. haber getiren. haberi kendinden kendine insandan insana anlatan. Dünyadaki herhangi bir yere, herhangi bir zamanda Zekeriya 'nın yolu düşer. Zekeriya, zikredendir, anlatan, hatırlatandır.  Anlatır Zekeriya köyün kirlenmemiş masumlarına, sabihlere, çocuklara.  İbrahim'le başlar Muhammed'le bitirir aslında film boyu süren hikayesini.  Hemi İsa'yı, hemi Musayı, hemi Yusufu katar içine isimsizce.  İnsanlığı, insanlığa zikreder, anlatır. Her dinleyen kendinden yansıyanı görer de dinler Zekeriyayı.  Zekeriya'nın anlattığı insanlık hikayesini, İbrahim den Muhammede insanlığın seyrisülüğünü.  Ömer adildir. okuyandır. liderdir. yol gösterendir. Hz.Ömer'in yansımasıdır köye. Köyün çocuklarını peşine takıp Zeke

CONTAGİON / SALGIN

Resim
" covid - 19 " Çin'den yayılan yarasa/domuz kaynaklı tanımlanamayan bir virüs, temas ve hava yolu ile hızla dünyaya yayılır. On milyonların öldüğü salgın tüm dünyayı kilitler. Endişe korkuyu,  korku paniği tetikler. Şehir karantinaları yokluğu,  yokluk ise  bencillikle saldırganlığı patlatır. Yağma, şiddet, açlık, çaresizlik süregelir.  Ve 5,6 ay içinde dünyanın pek çok noktasında aşı denemeleri sonuç vermeye başlar.  Aşı bulunup, uygulanır.  Çok tanıdık değil mi?  Hayatın izdüşümüdür deriz filmlere. İronik olan ise bu kez olacağın bire bir aynı biçimde bize yıllar önce film olarak sunulması.  Kozmik yada varoluş bilincinde;  semavi ilim de, kuantum bilimi de her şeyin zaten olup bittiği savında. Bir illüzyonun içindeyiz. Sonsuz olasılıklı bu tekamül yolunda düşündüğümüzü mü hayata geçiriyoruz yoksa zaten olmuş bitmiş olana mı şahitlik ediyoruz. Konunun her noktasına eşit focuslanan, ajitasyon yapmayan,  derli toplu anlatımı, güçlü oyuncu kadrosu ile

ARCTIC

Resim
yaşamak  Sonsuz beyazlık. çığlık vari sessizlik.  yokluk. hiçlik.  Beyaz karanlık.  Diyalog'un olmadığı filmde  monolog da yok neredeyse. Tek bir oyuncu ile süren akışa, sadece yaralı ve gözü kapalı eşlik eden ikinci bir oyuncu. Ve ötesi Antarktica. Herkesin keyif alabileceği bir seyirlik değil maalesef. Sessizliğin, beyazlığın ve soğuğun hakim olduğu görsel şölende, yaşam mücadelesi veren bir pilotlayız. Uçağı düşmüştür ve hayatta kalmanın beklemek mi? harekete mi geçmek ayrımında çıkmaza girmiştir.   Anlatı son derece yalın. Ama anlattığı çok derin. Soğuğu ve sonsuzluğu size hissettiren mekan. Zamanın anlamsızlaştığı yaşam mücadelesi. Kahramanımızın konfor alanında balık yakalama olanağı vardır ve netice de düşmüş uçağının içi korunaklı bir mekandır. Kutup ayılarından veyahut fırtınadan sığınabileceği bir çatı. Umarsızca kurtarılmayı beklerken, kurtarması gereken bir insan daha girer hayatına. Ve işte o zaman kalmak mı gitmek mi ikilemi kemirir içini.